25.9.10

Neylemeli





Kuş okudu, ferahlandık
Taş okusa neylemeli?
Örümcekse tor dokudu
Kol dokusa neylemeli?

Dedim, dünya bir temaşa
Her arzumuz geldi başa
Dediklerin baştan başa
Boş uykuysa neylemeli?

Sesimiz yok, küyümüz var
Okumuz yok, yayımız var
Deme gelmiş çayımız var
Şeker yoksa neylemeli?

Yalanlardan cana doyduk
Ona uyduk, buna uyduk
Et kokuştu, tuza koyduk
Tuz kokarsa neylemeli?

Bahtiyar VAHAPZADE

20.9.10

üç nokta fetişizmi

Bizi kaçmaktan bile aciz bırakan, pişmemiş hislerimize sos vermek kaygısıyla kullandığımız tembellik eseri üç noktaları bırakalım artık. Şu fani ömürde bir kez kullanıp gitmektir hakkı çünkü üç küçük mezarın...

18.9.10

Çok birikti kitaplar.

17.9.10

Rezervuar sesleri

Şikayetçiydim zaten dakikalarca reklam izlemekten. Hele ki hiç bir zorlama olmadan üstüne bir de para verip girdiğim odada, film izleyeceğim diye yirmibeş dakika iğrenç! fitnıs salonu reklamı ya da bolca banka kartı reklamı izliyordum. Sonrasında ise film izlemeye hazırlanmış olan hissiyatım nefretle doluyordu. Evimde tek reklam izlemeyen ben, burada izlemek için üstüne para veriyordum. Hoş eskiden sinemalarda bir iki reklam gösterilirdi ama onlara sesim çıkmazdı zira sinamatografik açıdan güçlü olan reklamlar olurdu onlar ve kısa film tadında izlerdim. Ama bugünlerde durum tam bir facia.
Yine de damlayı taşırıp beni bu yazıyı yazmaya iten sebep sinemanın tuvaletinde duruyordu. Adamlar tuvalette her bir kabine, her pisuvarın önüne bir ekran yerleştirmişti. Evet kenefte! flat ekranlar vardı. Kapitalizm demişti belliki bunu. "Tuvalete bile ekran koy, ola ki birisi bir reklama dikkat eder sattığın ürünü alır da sen ferrari sahibi insan, arabanın modelini yeniler ve kendine başka bir ev daha alırsın." Nasıl bir özveri, değil mi? Korkutucu birşey. Peki amaç nedir? Para kazanmak. Bu kadar mı? Tuvalet kabinine bile ekran koymak sadece bunun için mi?
Bu ülkede yıllarca Allah'ı anlatan insanlardan korkuldu. Dünyanın fani olduğunu bilen bu insanlar ebedi bir hayata hazırlanmaya çağırdı ziruhları. "Kalkın, uyanın" dediler. Belki bir insanın ebedi hayatını kurtarırım hissiyatıyla dolup taşan insanlardı bunlar. Bu sebeple her anın kıymetini bilir ve bulabildikleri her fırsatta Allah derlerdi. Amaçları gerçekten amaçtı onların. İnsanları sonsuzluğa uyarıyorlardı.
Şimdi soruyorum, yok sormuyorum herşey bariz ortada. Para kazanmak amacıyla yakamı bir an için bırakmayan, paraya köle olmuşlar, ebedi kurtuluşa çağıranlara göre çok daha korkunç. Fakat bizlere ne olduysa, kapitalizmin kucağında bir oraya bir buraya savrulmamıza rağmen, alışmışlığın ovalarında koşturuyoruz fütursuzca ve farketmiyoruz hiçbirşeyi. Gel ve işgal et diye izin veriyoruz karanlık bulutlara.
Eğer beni duyuyorsa kulaklarını iyi açsın "saygıdeğer" kapitalizm ve dinlesin. Yakamı bırak ya da imana gel çünkü beni boğuyorsun.

13.9.10

sunny came home




Light the sky and hold on tight




3.9.10

yAŞA-sın


yaşamak ne kadar da güzel-yaşadıkça tecrübelenmek-sadece okuyarak ya da gezerek değil-cümlesini ihtiva eden;"yaşayarak öğrenmek" ne kadar da güzel-nefes al ve bil...

1.9.10

vur!



boş kağıda bakıyorsan
ya da zorundaysan
yazmak işte yazmak zorunda olmak
ödev gibi belki,
değil öyle
dağınık kafan ve kelimelerin
se
okuyacak bir şeyin kalmadıysa
ya da bakacak, bakıp okuyacak
görüp bilecek, duyup kaçacak
yoksa
sonu hatırlıyorsan sadece
sonu biliyorsan
karışıyorsan
karış-ma
hem de karmakarışık
son diyordum
ya da ölüm
işte
ölmeye mi geldik?
ölüm mü bize geliyor?
biz?
ben?
ben derken
ben işte
bizden bana kalan
belki
ya da siz
sizden bana kalan
sizlerden
öyleyse vur
ya da vurun
ama bunu, beni
dur, durun
beni ben vurmalı
yım
karışığım
hem de karmakarışık
gece mi karıştırıyor adamı?
yoksa adam mı geceye karışıyor?
son diyordum bi dakka
yani ölüm
belki
de başlangıç
ki öyle
öylese ölmeye
geliyor
geliyorlar
geliyoruz
sen, siz, biz, ben
ben evet ben
herşey sadece
benim için geçerli
benim gelen
ve benim yine
gidemeyen
öyleyse
vur-malıyım
malı?
zorunluluk, ödev
boş bir kağıda bakmak
neden
yazmak zorunda değilsin ki
zorunluluk mu sanki?
ödev mi?
of!
hey ben!
beni vur!
ve geri verme